HER ŞEY DAHA SADE OLMALI
Benim bütün çabam sadelik yaratmaktır. İnsanların genel olarak maddi imkânlarının çok iyi olduğu söylenemez. Şu an insanların en temel ihtiyaçlarını satın alması bile oldukça fazla meblağ tutabiliyor. Bunun en önemli nedeni, biz üreticilerin her şeyi olması gerekenden daha karışık yapmamız.
Giyeceklerimiz, yiyeceklerimiz, mobilyalarımız hepsi çok daha sade üretilebilir. Aynı zamanda da daha iyi görünebilir. Burada benim “acayip” stilleri desteklediğimi düşünmeyin. Bana göre her işte gereksiz parçalan elimine etmeye yönelik bir bakış açısı olmalı. Bu yaklaşımı ise her sektörde benimsemek mümkündür. Ev, tren yolu, havayolu, elbise, ayakkabı… Gereksiz parçalardan kurtulup gerekli olanları sadeleştirirsek işin maliyetini de otomatikman azaltırız.
Bu, oldukça basit bir mantık aslında… Yine de günümüzde insanlar, garip bir şekilde, ürünün maliyetini azaltmaktansa üretimin maliyetini azaltmayı daha mantıklı buluyor. Oysa ilk önce yarattığımız ürüne, odaklanmamız gerekli.
GELİŞİM, DEĞİŞİM DEMEK DEĞİLDİR
İş dünyasında gelişimden söz ettiğimizde genellikle aklımıza değişim gelir. Gelişmiş bir ürün mutlaka değiştirilmelidir görüşü vardır. Bu oldukça yanlış bir yaklaşımdır. Ben bir ürünü ancak en iyisini yaptığıma ikna olduğum zaman üretirim. Bu tabii ki bir ürünün hiç değiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Ama bana göre üretilen bir ürün müşteriye zaten en iyisini sunmuyorsa onu piyasaya sunmanın hiçbir anlamı yok.
Ürünle ilgili kesin ve net bir kanıya varmadan üretime geçmek, bugün pek çok işin batmasına neden olan en önemli etken. İnsanlar şu anda önemli olanın fabrika, mağaza, finansal destek ya da yönetim olduğunu düşünüyor. Oysa en önemli nokta üründür. Tasarım tam olarak tamamlanmadan fabrikasyon aşamasına geçmek ise zaman kaybıdır.
Ben Model T’yi üretmeden önce 12 yıl harcadım. Biz gerçek üretime gerçek bir ürünümüz olmadan gitmeye çalışmadık. Baktığınızda Model T’de bugüne kadar esaslı bir değişim olmadığını görürsünüz. Bizim gerçekleştirdiğimiz değişim daha çok üretim metotlarında oldu. Sonuçta araba yapmanın tek bir yolu olduğuna hiçbir zaman inanmadım.
FİNANSMANA DİKKAT!
Günümüz iş dünyasında iş insanlarının çoğu finansmanla her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Bir fikir ya da ürün ilk finanse edildiğinde başarılı olmazsa yeniden finanse ediliyor. Ben yeniden finansmanın kötü paranın arkasından iyi parayı devreye sokmak anlamına geldiğini düşünüyorum. Günümüz iş dünyasına baktığımızda da yeniden finansmanın genellikle kötü yönetim sonucunda onaya çıktığını görüyoruz. Bana göre yeniden finansman kötü yöneticilere zayıf yönetim anlayışlarını devam ettirmeleri için biraz zaman kazandırıyor, o kadar. Basitçe kıyamet gününü ertelemekten başka bir şey değil. Spekülatif finansçılar ise parayı iyi bir amaç için kullanıma soktuklarını düşünerek kendilerini aldatıyor.
Tüm bu nedenlerle finansın işten önce geldiği hiçbir şirketle işim olmaz. Bunun ötesinde, halkın ihtiyacı ya da ilgisi yönünde ilerlemeyen hiçbir işte olmayı da kabul etmiyorum. Benim tecrübeme göre sadece para üretme oyununa odaklı işlerin bir sonu yok.
İYİ SERVİS SUNAN KAZANIR
Sektör bağımsız her işin servis odaklı olması gerektiğini düşünüyorum. Biz otomobilimizi müşteriye sattıktan sonra o otomobilde çıkan her türlü sorunun en kısa zamanda halledilmesinin yine bizim görevimiz olduğunu düşünürüz. Sonuçta müşteri, arabanın sürekli kullanımının sağlanması konusunda doğal bir beklenti içine girer.
Eğer sunduğunuz işte servisi düşünmezseniz, memnuniyetsiz müşteriyle karşı karşıya kalırsınız. Böyle bir durumda ise sunduğunuz ürünün hiçbir önemi kalmaz. Eğer otomobil satan kişi sadece sattığı mal üzerinden para kazanıyorsa da bu sorun yaratabiliyor. Sonuçta müşteriye sunduğu hizmetten komisyon kazanmayacağı için satış sonrasındaki ihtiyaçları cevaplamakta yetersiz kalabiliyor. Otomobil satan şirketlerin komisyonları sadece sattıkları ürüne bağlı olmamalı. Ford’un erken gelen başarısının arkasında müşterilerine satış yaptıktan sonra da hızlı ve yerinde servis sunması var.
Sonuçta günümüzde üretilen pek çok araba, servis istasyonlarında yaşanan sorunlar nedeniyle büyük sıkıntı yaşıyor. Tamirci, kendi elinde gerekli ve yeterli sayıda araba parçası tutmayı becerebilmişse müşteri şanslı sayılıyor. Ama tamirci bu konuda beceriksizse küçük bir sorun bile müşterinin haftalarca beklemesi anlamına geliyor. Bu nedenle tamirciler otomotiv sektörünün önündeki en büyük tehditlerden biri diyebiliriz. Biz bunun önüne net bir şekilde geçtik.
İŞLER DAHA UCUZ NASIL YAPILIR?
“YÜKSEK ÜCRET MALİYET DÜŞÜRÜYOR” Bizim politikamızı fiyatı düşür, operasyonları genişlet ve ürünü geliştir olarak özetlemek mümkün. Tecrübelerimiz sektöre göre yüksek ücret ödemenin de düşük maliyet yönetimine katkısı olduğunu gösterdi. Çünkü İyi ücret alan kişiler çok daha efektif ve dışsal baskılardan uzak çalışabiliyor.
BİNALARA YATIRIM MALİYETLİ Bunun yanında hiçbir zaman yönetim binalarına çok büyük paralar yatırmadık. Bize göre buna yatırılacak parayı ürüne yatırmak daha mantıklıydı. Bunun dışında şirket içindeki israfla savaşmak için de özel çaba sarf ettik. Şirketimiz içine gereksiz olan tek bir eşya bile koymuyoruz Başarımızı devasa binalarla göstermek gibi bir misyonumuz yok.
DAHA İYİ YERİNE YENİYİ SUNMAK HATA
Takım arkadaşlarım, hiçbir zaman otomobil sektöründe tek bir model üreterek ayakta kalabileceğimizi düşünmedi. Otomobil ticareti eski bisiklet ticaretinin izinden gidiyordu. Her üretici, her yıl yeni bir model çıkarmanın zaruri olduğu görüşünde hemfikirdi. İnsanlar eski model arabadan kurtulup yeni ve tamamen farklı tasarlanmış başka bir modele para ödemekte hiçbir sakınca görmezdi. Bu da basit olarak iyi iş yapmak olarak özetleniyordu. Benim anlayışıma göre bunun adı iyi servis sunmak değil.
Sonuçta bu anlayış sonucunda mevcudun daha iyisini üretmiş olmuyorsunuz. Bu nedenle de gelişme sağlayamıyorsunuz.
İşler, temel olarak müşteriye ürünü sattıktan sonra o ürünü geliştirerek mutlu etmek yerine, ona yeni bir model satmaya odaklı ilerliyordu. Bunu yaparak da aslında eski ürettiğiniz modelin yetersiz olduğunu kendi elinizle ispat etmiş oluyordunuz. Ben bunun önüne geçebilmek için çıkardığımız her yeni modelin parçasının bir önceki model arabamızın parçalarıyla değiştirilebilir olmasına büyük önem verdim. Benim anlayışıma göre ürettiğim ürün öyle güçlü ve öyle iyi yapılmalı ki müşterim başka bir ürün almayı uzun bir dönem düşünmesin.
GELENEKSEL YOL EN İYİSİ DEĞİL
1908-1909 yılları arasında piyasaya pek çok yeni model çıkardık. Fiyatları farklı farklı olan bu modellerden önemli miktarlarda da sattık. Satıştılar nedense yeni çıkan bir model gayet iyi satarken bile bir sonraki çıkacak yeni modelden elde edecekleri parayı düşünmeye odaklanıyordu. Bir modelin başarısının ardından birilerinin, “Bu model daha farklı olsaydı daha başarılı olurdu” diye düşünmesi bence oldukça ilginç bir yaklaşım.
Sektörde nedense stillerle oynama, iyi bir şeyi değiştirerek saçma bir forma dönüştürme gibi bir yaklaşım söz konusuydu. Satışçılar ise bana göre gerçekten ne istediğini bilen yüzde 5’lik kesimle daha fazla ilgileniyordu. Araba konusunda yönlendirmeye ihtiyacı olan, ne istediği konusunda emin olmayan ya da çok stil bir arabaya parası yetmeyen yüzde 95’lik kesimi ise dikkate almıyorlardı. Bu kitle, büyük olay yaratmadan satın alan kitleydi zaten.
Bunun üzerine ben 1909 yılında kimseye danışmadan bir açıklama yaptım. Geleneksel düşüncenin ve yolun en iyisi olmadığını göstermek istedim. Şirketimizin önümüzdeki yıllarda sadece tek bir model üreteceğini söyledim. Bu modelin adının ise Model T olacağını açıkladım ve şöyle dedim: “Müşterilerimiz bizden istedikleri herhangi bir renkte, bu renk siyah olduğu sürece, bir araba talep edebilir.” Bu görüşüme herkesin katıldığını söyleyemeyeceğim. Hatta çoğu kişi, Ford bunu yaparsa 6 ay içinde piyasadan silinir dedi. Üretimde yakaladığımız kalite sayesinde ise beklenen olmadı.
BÜROKRATİK YAPIDAN UZAKLAŞIN
Bana göre işyeri bir makine değildir. İnsanlardan oluşan bir yapıya sahiptir ve iş yapmak için bir kişinin diğerine mektup yazması son derece gereksizdir. Bir departmanın yaptığını diğer departmanın bilmesine gerek yoktur. Bir kişi kendi işini yapıyorsa başkasının işiyle ilgilenmeye zaten vakti olmaz. İşin tamamını planlayanların tüm departmanların yaptığı işi görmesi ve bilmesi yeterlidir.
Kişiler ve departmanlar arasında iyi ilişki geliştirmek için sürekli toplantı yapmak da anlamsız. İnsanların birlikte çalışmaktansa birbirlerini sevmeleri ise hiç şart değil. Hatta çok iyi arkadaş olmaları iş açısından çok da iyi olmayabilir. Bu durumda birisinin hatasını diğeri örtmeye çalışabilir. Bu ise her iki kişi için kötüdür. Ford’un fabrikaları ve şirketlerinin bir organizasyonu yoktur. Herhangi bir pozisyona bağlanmış spesifik görevlere sahip değiliz, fazla kademe, izin ve yetki yok, çok az unvana sahibiz. Kırtasiyeden gerçekten gerekli olduğu durumlarda faydalanırız.
STOKLAMAK ANLAMSIZ
İş dünyasında herkesin hemfikir olduğu bir konu var. Eğer fiyatlar gerektiği kadar aşağıda olursa ne satarsanız satın ve iş koşullan ne durumda olursa olsun mutlaka alıcı bulursunuz. Bir pazarda fiyatlar yüksekse o zaman o pazara sağlıklı pazar denmez. Genellikle fiyatların yükselmesi bir hammaddenin az bulunacağı spekülasyonu sonuncunda oluşur. Oysa yeterli parayı ödeyen her alıcı mutlaka istediği tedariki bulur.
Herhangi bir emtianın ya da malın ulusal stokunu ise kimsenin bilmesine imkân yoktur. Bu nedenle fiyatta istikrar yakalamak için hammaddeleri ihtiyaçtan fazla almamak son derece önemli. Biz sadece üretime yetecek kadar mal satın alıyoruz. Bunu yaparken de nakliyenin durumunu göz önünde bulunduruyoruz. Eğer nakliye mükemmelse ve hammaddelerin eşit tedariği garantilenmişse stok tutmanın bir anlamı yok. Bu yaklaşımla hammadde için bloke edilen para miktarı düşerken hızlı bir devir hızı da yakalanmış oluyor.
KRİZ DÖNEMİNDE PARA KAZANMANIN YOLU
KRİZDE SATIŞI 5’E KATLADIK Günümüzde periyodik olarak ortaya çıkan ciddi krizler var. Ben her yöneticinin bu krizlerde dahi iyi iş çıkarabileceğini düşünüyorum. Kendisi için önlem alan yönetici ise makro anlamda herkese yardımcı olur. 1920-1921. Tarihin en kötü krizlerinden birinin yaşandığı yıllar oldu. Bu dönemde biz bir milyon 250 bin araç satmayı başardık. Ya da makro anlamda normal yıllar olarak adlandırılan 1913-1914 yıllarından 5 kat daha fazla satış gerçekleştirdik.
ARZ TALEP İLİŞKİSİNE DİKKAT Sonuçta eğer ürettiğiniz ürünlerin fiyatları insanların gelirlerinden daha fazlaysa fiyatları insanların gelirlerinin seviyesine indirmek zorundasınız. Bunu düşünürseniz her türlü durumda para kazanırsınız. Genellikle müşteri, üreticinin ürettiği ürüne koyduğu fiyattan talep gösteremezse müşteri suçlanır. O dönemde herkes işlerin kötü gittiğini söyler. Sonuçta asıl soru şu: Üretici mi müşteri için var, müşteri mi üretici için. Bu sorunun yanıtını doğru veren yöneticiler, kriz dönemlerinde bile para kazanmayı sürdürebilir.
Kaynak: My.Life and Work – Capital